Laktoferrin proteini yaraları
iyileştiriyor, bağışıklığı güçlendiriyor, gençleştiriyor ve kanserden koruyor
Laktoferrin, insan bağışıklık systeminin bakteri, virus ve mantarlara karşı
savunma ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde etkin rol oynayan çok
fonksiyonlu bir demir iyonları bağlayıcı glikoproteindir. Insanlarda, normal
koşullarda, laktoferrin kanda, mukozal salgılarda, gastrointestinal sıvılarda,
idrarda ve daha çok sütte veya kolostrumda (yani doğumdan sonra gelen ilk ağız
sütünde) bulunur ve ağırlıklı olarak savunma sisteminin içinde
kullanılmaktadır.
Pek çok faydası nedeniyle, araştırmacılar laktoferrin’i bir tedavi edici
protein olarak değerlendirmeye başladılar. Birçok tedavi amaçlı kullanılan
proteinin injekte edilerek kullanılmasına karşın(aktive protein-c gibi)
laktoferrin ağızdan alınarak aktif hale gelmekte yani oral olarak
kullanılabilmektedir. Laktoferrin gelecek Haziran ayında yayınlanacak olan
Biokimya ve Hücre Biyolojisi Dergisinin konusu olacaktır.
Calgari Üniversitesinden Prof. Dr. Hans Vogel “Biz biliyoruz ki laktoferrin
bizim doğuştan bağışıklık sistemimizde önemli fonksiyonu olan bir proteindir ve
bizim bakteriyel, fungal, viral veya protozal enfeksiyonlardan korunmamızda
önemli rol oynamaktadır. Ayrıca laktoferrin bizi bazı kanser türlerinden de
koruyabilir” dedi. Ayrıca doctor Vogel “Bazı insanlar laktoferrin’i insan
bağışıklık ve savunma sisteminin “isviçre çakısı” olarak gördüğünü, bütün bunları sadece demire
bağlanarak yapmanın yanında, sahip olduğu proteinlerde bu sürece pek çok açıdan
katkı sağlamaktadır.”
Cilt yaralanmalarının iyileşmesinde laktoferrin’in rolü, erken yaşlarda
intestinal system büyümesi ve gelişiminde laktoferrinin rolü,sığır
laktoferrin’in kullanımının influenzanın önlenmesindeki rolü, ve premature
doğanlarda inflamasyon önlenmesi ,kemik erimesinin önlenmesi,çocuklarda kemik
gelişimdeki olumlu yararlarını gösteren binlere bilimsel makaleye pubmed’den
ulaşılabilir.
Bir önemli katkı da, hali hazırda online olarak yayınlanan, ve Pekinden
Professor Ning Li önderliğinde bir grup Çin’li araştırmacı tarafından yapılan,
çalışmadır. Bu çalışmada laktoferrin açısından zenginleştirilmiş süt
tüketiminin mide barsak florasının yapısını geliştirdiğini ve bununda yaşam
koşullarını iyileştirdiğini ortaya koymuştur.
Diğer taraftan, pek çok veride laktoferrin’in birçok aktif hücreden salınan
inflamatuar aracının salınımını engellediği, daha da ötesi laktoferrin’in
profilaktik etkisinin sitokin üretimini baskıladığı görülmüştür. Bu özelliği
ile metabolizma peturbasyonu ve endokrin fonksiyonlarından kaynaklanan
enfeksiyon ve metobolik hastalıklar dahil iyileştirici etkileir bulunmaktadır.
Laktoferrin’in demiri bağlama özelliği doğrudan mikrobiyal gelişimin
durdurulması ve aynı zamanda motilitenin modülasyonu, patojenik bakterinin
toplama ve biyofilm oluşumu ile ilişkilidir.Laktoferrin’in demir bağlayıcı
etkisi lokal olup ortamdaki demiri bağlayarak bakteri ,virüs,fungus ve
neoplastik hücrelerin barınamayacağı bir ortam oluşturmaktadır.Vücutta demir
eksikliğine yol açmamaktadır.Demir iyonları bağlayıcı kapasitesinden bağımsız
olarak, laktoferin mikrobiyal, viral ve hücre yüzeyleri ile etkileşime girerek
bu sayede, mikrobiyal ve viral bulaşmayı önleyip ana hücrelere girişi
engellemektedir.
Laktoferrin sadece mukozal enfeksiyonlara karşı bir savunma faktörü değil,
aynı zamanda çok amaçlı bir düzenleyici olarak viral enfeksiyon sürecinde
etkileşime girmektedir. Laktoferrin’in anti-viral aktivitesi, enfeksiyonun ilk
aşamasında görülen, hem çıplak hemde kapalı hücrede gösterilmiştir, bu da
etkinlikte enfeksiyonun veya virusün ana hücre içerisinde ulaşmasını
engellemektedir. Bu aktivite heparan sülfat glikozaminoglikan hücre
reseptörlerine bağlanma vasıtasıyla veya viral parçacık veya her ikisi ile
birlikte gerçekleşmektedir. Laktoferrin’in anti-viral etkisi kışın viral
enfeksiyonlardan dolayı gereksiz antibiyotik almamızı engelleyecek gibi
görünmekte.... Laktoferrin’in farklı insan epitel hücrelerinde nükleer
lokalizasyonu, laktoferrin’in antiviral etkisini sadece erken fazda virüs-hücre
yüzeysel etkileşimi ile değil, aynı zamanda hücreler arası etkileşerek
göstermektedir.
Laktoferrin’in ana hücre ve veya viral viral parçacıklara bağlanma yoluyla
potansiyel olarak anti-viral aktivite gösterme kapasitesi, onun nükleer
lokalizasyonu laktoferrin’in mukozal duvarda önemli bir tuğla olduğu, viral
ataklara karşı etkili olduğu ve viral enfeksiyonların tedavisinde yeni bir
strateji olarak uygulanabileceği fikrini güçlendirmektedir.
Kanserin en önemli beş formu, akciğer, kolorektal, mide, karaciğer ve meme
kanseridir. Laktoferrin doğal yapısıyla antibakteryel, antioksidan ve
antikarsinojenik etkisiyle demir iyonları bağlayıcı bir glikoproteindir.
Ekzokrin bezlerinde
üretilmekte ve aynı zamanda pekçok dış akışkanlar tarafından ilk ever savunma
olarak salınmaktadır. Laktoferrin’in aynı zamanda apoptozis’i indükleme ve
kanser yayılımını baskılama özelliği, ve kemoterapi sonrası bozulan beyaz ve
kırmızı kan hücre dengesini yeniden yapılandırma kapasitesi bulunmaktadır.Laktoferrin
özellikle kanser hastalarında kullanıldığında vücudun bağışıklık sistemini
güçlendirerek kemoterapi yada radyoterapi gibi ağır yan etkileri olan tedavi
rejimlerine karşı insanı dayanıklı kılmaktadır.Ayrıca kanser hastalarında yaşam
kalite skorlarında belirgin düzelmeler göstermiştir.
Elbette laktoferrin bir
ilaç değildir,ancak sadece hastaların değil,sağlıklı insanların da
hastalanmamak ve sağlıklı bir yaşam için düzenli kullanması gereken ve tavsiye
edilen kaliteli bir yaşam aracıdır.
Günümüzde genç ve güzel
görünmek için harcayacak parası olmayan
insanlar da artık günde tek tablet lactoferrin ile aynı sağlıklı ve
kaliteli yaşama kavuşacaklardır....